Maç başlangıcı geçen haftayla orantılı olarak 4-4-2 dizilimi ile oyuna başladık. Koita ve Adama Traore'nin 90 dakika süre bulduğu maçtan maalesef 3-1 mağlubiyet ile ayrıldık.
Rakip Fenerbahçe iken varlık göstermek için sahada daha sert, daha temaslı, daha mücadeleci bir oyun olması gerekirdi ama fizik kalite üstünlüğünü Fenerbahçe çok iyi kullandı. Fenerbahçe'nin de vitesi çok fazla artırmadığı ilk çeyrek saatte, Fenerbahçe'ye bir gol hediye ettik. Pedro'nun alan adam kontrolünü çok iyi yapamadığı bir anda 1-0 geriye düştük. Rakibin golü erken bulması, fizik kalite olarak da üstünken onlara ekstra motivasyon verdi ve bununla beraber ataklarını çoğalttılar. Devamında yine Pedro'nun alanından hiç rahatsız edilmeden Fenerbahçe çok rahat geldi ve bu da bize 2. gole mal oldu. Oyunun devamında yine bir kanat ortası ile maalesef yine kendi hatamızla rakip golü buldu ve ilk yarıyı 3-0 önde kapattı.
Bu tarz takımlara karşı iç sahada oynarken fiziksel sertlik ve temaslı oyun oynayarak rakibi en azından fizik olarak yıpratıp istediklerini yapamamalarını sağlamak çok önemli. Fakat ilk yarı rakip çok rahat ikiye bir, üçe birlerle çıkarak skor üstünlüğünü de alınca ikinci yarıya rolanti bir oyunda başladılar. İkinci yarıda hocanın Oğulcan hamlesi orta sahada bize direnç kattı ve Fenerbahçe'nin de biraz daha oyunu tutma isteği, topa sahip olmamızı ve ataklar geliştirmemizi sağladı. Henüz takımla birinci haftalarını bitiren Koita ve Traore maç boyu fazla varlık göstermediler. Ancak bu maç, oyun ve oyuncu olarak bize bir ipucu verecek bir maç değildi. Henüz imzası kurumadan Niang bugün forma şansı buldu. O da oyuna girdiği andan itibaren oyunun 3. bölgesinde savaşçı bir görüntü verdi.
Duran top golüyle skoru 3-1'e getirdik. 2. golü bulacak şansları da yakaladık. Fenerbahçe'nin bu rolanti oyun anlayışında girdiğimiz 1-2 iyi şut fırsatını gole çevirebilseydik, oyunun momentumunu elimize alabilirdik. Fakat şansları gole çeviremeyince maç 3-1 sona erdi. Burada önemli olan şey, Fenerbahçe'nin antrenör değişikliğinden sonra sistem değişikliğine gitmesi ve dörtlü sisteme dönmesiyle oyunu ön alana yıkmak istemesiydi. Mourinho döneminde çok fazla forma şansı bulamayan oyuncuların da kendilerini göstermesi için bir fırsattı ve onlar bunu iyi değerlendirdiler. Bizde ise henüz takıma yeni katılan üç oyuncu olması ve iki önemli sakat oyuncumuzun olmaması, parçaları birleştirmemizde bize büyük zorluk çıkardı.
Sonuç olarak milli maç arasına dörtte sıfırla girdik ve henüz puanla tanışamadık. Ayrıca bu dört maçta attığımız üç golün ikisini duran toptan bulduk. Yani akan oyunda ve set oyununda üzerine koymamız gereken, çalışmamız gereken, tam takım sahada antrenman yaptığımızda birbirimizi tamamlamamız gereken yerlerin olduğu çok açık. Saha içi sertliğini ve antrenman kalitesini artıracak en az 2-3 transferle beraber, milli maç dönüşünde oyunu 2. ve 3. alana yıkarak ön alanda farklı varyasyonlar denememiz lazım. Bu yüzden bu iki hafta bizim için çok önemli olacak. Burada da en önemli iş Hüseyin Hoca ve ekibine düşüyor. Bu milli maç arasını hem sakatların dönüşü olarak hem de saha içi varyasyonları kullanarak oyunu 3. bölgeye taşımak için oyuncu grubunun da Hüseyin Hoca'ya gerekli dönütleri vermesi gereken zaman diliminin içerisine girdik.
Ne olursa olsun henüz ligin daha çok başındayız ve bu süreçte 4-5 takım hariç, her takım birbirinden içeride dışarıda puan alabilecek durumda. Yani makas çok açık değil. O yüzden takıma ve oyuncu grubuna en uygun oyun planıyla milli maç arasından dönersek, ait olduğumuz yerde tutunmak bizim için zor olmayacaktır. Ama şunu unutmamamız lazım: kaybedilen puanları mutlaka ekstra maçlarla ekstra puanlar olarak cebimize koymamız gerek. "Sürpriz" diye nitelendirilen skorları 5. haftadan itibaren almamız ve ligin geri kalan takımları için tahmin edilemez oyunu oynayabilmemiz gerek. Bu bağlamda en önemli şeyi fizik kalite ve oyuncuların birbiri arasındaki uyumu olarak görüyorum. Milli maç arasında bunu maksimuma çıkarırsak, iki galibiyet her şeyi değiştirir. Çünkü tekrar söylüyorum, makas çok açık değil ve hala bizim elimizde.
Çok değil, bundan iki sene önce birinci ligin ilk devresini yedi puanla bitiren bir Gençlerbirliği varken, herkes takımdan umudunu kesmiş ve artık 2. lig planları yapan insanlar varken, bu takım ikinci yarı sahaya bir karakter koyarak o sezon ligde kalmış ve bugün olduğu Süper Lig'e dönmüştür. Asıp kesmek, büyük büyük konuşmak en kolay olanı. Bu yüzden henüz ligin 4 haftası bitmişken ve hala ipler bizim elimizdeyken, bu ipi sıkıca tutarak adım adım yukarıya doğru ilerleyeceğimiz maçlara girdik. Hem Hüseyin Hoca için hem takım için bu sezon ekstra bir sezon. Taraftar, hoca, yönetim, oyuncular hepsi bir olduğunda bu takımın neler yaptığını biz geçen sene çok iyi gördük. Gençlerbirliği kültüründe sırtını dönmek yoktur. Gençlerbirliği her paydası ile birdir ve Gençlerbirliği bir olduğunda herkesin karşısında dimdik durabilir. Bu yüzden bu iki hafta çok önemli, Gençlerbirliği'nin geleceği ve Ankara'nın geleceği için.