Et giren yere dert girmez!

Ankaragücü 2.Hafta maçında Adana deplasmanındaydı. Ankaragücü maçı iyi oynamasına rağmen 1-0 kaybetti.

Yusuf Emre Gültekin’in takıma katılması iyi oldu. Takımın bir oyun lideri oluştu. Takıma geç katılan Yusuf Emre Gültekin’in temposu artıkça daha verimli olacaktır. Osman Çelik’i de takıma dahil etmek için her 2 tarafta masaya oturmalı. Osman Çelik’e de çok ihtiyaç var. Adam kaybetmek kolay, kazanmak gerekli. Genç oyunculara zaman tanımak lazım. Mustafa Hoca elindeki kısıtlı kadroyla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Şu an yönetim ve Mustafa Hoca’ya bir eleştiri getirmek doğru değil. Zamana bırakalım bakalım neler olacak! Şu an sadece her oyuncuya destek olalım.

Tabii bu deplasman maçı, bazılarının takımın ve stadyumun adını ilk kez duyduğu Adana 01 FK ile Ali Hoşfikirer Stadı’nda oynandı.

Adana Demirspor ve Adanaspor ile yılların rekabeti içinde olan Ankaragücü camiası için garipsenecek işler bunlar. Bugün her 2 köklü Adana Kulübü’de Ankaragücü gibi yaşama savaşı veriyor. TFF Kongresinde konuştuğum Bursaspor Başkanı Enes Çelik bana; köklü camiaların başına iş bilmeyen birileri geliyor ve camiaları zor durumlara sokuyor demişti.

Bursaspor yırttı. Ama köklü Adana takımları ve Ankaragücü halen yaşam mücadelelerini sürdürüyorlar.

Ankaragücü’nde birkaç gündür 7 milyonluk kasap borcu konuşuluyor. Aslı var mı, yoksa birileri camiayı trolledi mi diye araştırdım. Doğruymuş. Ama borcu kim yaptı, kasap veya kasaplar kimin adamı, kimse net bilgi vermiyor. Sadece eski yönetim döneminden kalma olduğu söyleniyor.

Bu hafta bağımsız denetim kurulu raporu açıklanacak. Cem Koçyiğitoğlu’nun açıklamasına göre “Kulübümüz yaklaşık iki aydır bağımsız denetim kuruluşu tarafından en ince ayrıntısına kadar denetlenmektedir. Bu denetim raporu önümüzdeki hafta tamamlanacak olup, sonuçların ardından kulübümüz tarafından adli merciler nezdinde gerekli mahkeme süreci başlatılacaktır” denildi.

ET GİREN YERE DERT GİRER Mİ?

Merakla bekliyoruz. Ancak anlamakta zorluk çekiyorum. Bir mahalle kasabı düşünün. Adam ne kadar iyi niyetliymiş. Kulübe tam 7 milyonluk et vermiş. Aylarca, belki de yıllarca para istememiş. Ama ne hikmetse yönetim değişince “Canım istedi dur şu borçları isteyim!” demiş ve Beştepe’ye balıklama dalmış!

Eskiden mahalle kasapları bıyıklı, göbekli ve babacan tipler olurdu. Şöyle ete güçlü kollarıyla yukarıdan bir vurdu mu ikiye bölerdi.

Bizim alacaklı kasap, eski yönetime babacan davranmış. Ama yeni yönetim gelince birden kulübün ona borcu olduğu aklına gelmiş.

Olabilir!

Olayın başka boyutu da 7 milyonluk et yiyen bir takımın uçup kaçması lazım değil mi?

Ünlü bir Türk sözü ne der: Et giren yere dert girmez. Ankaragücü oyuncuları 7 milyonluk et yemişler. Ki anladığımız kadarıyla sanırım sabah, öğlen, akşam, hatta ara öğünlerde bile kulüpte et yenmiş. Ama nasıl olduysa durmadan küme düşmüşler…

Rakama bakarsak; sabah etli menemen, öğlen biftek, akşam döner çıkmış…

Ha babam, ye babam durmadan et yenmiş kulüpte!

Ama takım et yedikçe, dert üretmiş!

Arkadaş 7 milyonluk eti amatör küme takımına yedirin, takım uçar!

Google amcayı açtım. “Etin faydaları nelerdir?” diye yazdım.

Sayfalar dolusu faydası var. Saymakla bitmiyor.

İyide abiciğim siz kulüpte eti nerenize yediniz?!

Mesela etin bir faydasını yazayım. “Yüksek protein içeriği ve kreatin gibi bileşenleriyle kırmızı et, kas gelişimini destekleyen en etkili besin kaynaklarından biridir. Kas liflerinin onarımı ve yeni kas dokularının oluşumu için gerekli olan tüm yapı taşlarını içerir.”

Peki sabah, öğlen, akşam et yiyen Michal Rakozcy neden ayakta duramıyordu, rakibin rüzgarıyla yere düşüyordu?

Aklıma deli sorular geliyor…

Şimdi biri çıkıp ama Michal Rakoczy vajetaryen (et yemeyen insan) diyebilir. Bilmiyoruz belki doğrudur.

Yav Gaitan Laura’da mı et yemiyordu?

Dalcio Gomes’de mi et yemiyordu?

Mesela Gaitan Laura et yeseydi, bırakın şut çekmeyi, en azından yanındakine bir pas filan verebilirdi öyle değil mi?

Ama veremiyordu.

“Yav onla ne ilgisi var. O oyuncunun kalitesiyle, gücüyle, enerjisiyle bağlantılı” dediğinizi duyar gibiyim.

Bakın arkadaşlar ben vatandaş olarak 40 yılda bir etle mangal pişiriyorum. Üstelik pirzola filan da değil, gariban kanat pişiriyorum. Ama inanın mangaldan sonra kendimi daha enerjik, daha pozitif, daha güçlü, daha atak, daha mutlu hissediyorum. Ama eski dönemi düşünüyorum. Kulüpte kimse pozitif, enerjik, güçlü, atak ve mutlu değildi…

Bu 7 milyonluk et neden kimseye yaramamış acaba merak ediyorum.

ET BEŞTEPE’DE KİMSEYE FAYDA SAĞLAMADI MI?

Hadi fiziksel olarak et fayda sağlamadı tamam da etin beyine de katkısı var. Düşünen ve yönetme kabiliyeti olan her insan etten bir şey kapar.

Kırmızı etin içeriğinde yüksek kaliteli protein, demir ve B12 vitamini var. Bunlar beyin sağlığı için önemli.

Yav arkadaş sabah, akşam, öğlen kulüpte et çıktı.

Yani tam 7 milyonluk et yenildi.

Ama yönetici veya teknik ekip kim varsa, yenen bunca et, düşünce fonsyonlarına da mı fayda etmedi.

Eti yemişsiniz, ama sağlıklı düşünememişsiniz…

Mesela 7 milyonluk et yiyen ve etin faydasını gören bir Allah’ın kulu çıkar, “Durun biz ne yapıyoruz, durmadan, bıkmadan, usanmadan, nefes almadan yanlış transfer yapıyoruz. Şu yanlış transferleri bir durduralım!” demez mi?

Veya bu kadar et yiyen, sağlıklı düşünen bir teknik direktör, şu Arda Ünyay’ı oynatalım. Bu çocuk bir cevher demez mi?

Onu da dememişler.

Peki sorun ne?

7 milyonluk et yiyip, vücut fonksyonlarına yüzlerce faydası olan etten faydalanamamak ne anlama geliyor?

O zaman akla şu soru geliyor: Acaba 7 milyonluk et alınmadı mı?

Yok artık daha neler! Bu kadar anlı şanlı büyük ve paralı iş adamları, 7 milyonluk et faturasına mı tenezül edecekler….

Etmezler değil mi?

Onlar iyi insanlar çünkü.

Sorun şu da olabilir. Biz eti gariban mahalle kasabından aldıklarını düşünüyoruz. Ama belki eski yönetim etleri şu meşhur Nusret den almıştır. Ben o adamın dükkanının önünden bile geçemem. Ama eski yönetim zengindi ya, belki de tüm etleri Nusret’ten aldılar, ondan bu kadar rakam şişti.

Peki etten sonra bir de önümüzdeki dönemde baklava faturası çıkabilir mi?

Valla korkuyorum ki oda çıkabilir. Çünkü teknik direktörün birisi takıma fayda getirsin diye durmadan baklava yediriyormuş. Zorla yediyormuş, ıkınana kadar yediyormuş. Başarının baklavadan geleceğini düşünüyormuş. Öyle ki takım arkadaşları Saponara ile “Senin bu kadar sakatlanma sebebin yediğin baklavalar olabilir!” diye kafa buluyorlarmış.

Ne diyelim et paraları ödenmemiş ama inşallah baklava paraları ödenmiştir. Yoksa bir 7 milyoncukta oradan geliverirse hapı yuttuk!

Ne denir bilemiyorum. Büyük Türk sözüdür: Et giren yere dert girmez derler.

Bizim kulübe 7 milyonluk et girmiş, ama ne hikmetse 7 milyonlukta dert girmiş!

Oturdunuz bir lokantada yediniz, içtiniz, hatta kalanları paket yaptırıp eve götürdünüz. Ama hesabı masaya bizden sonra gelen müşteri ödesin dediniz.

Akıl alır gibi değil bu iş. İnsanda biraz vicdan kırıntısı olur.